• call img
  • MÜŞTERİ HİZMETLERİ

  • line
  • 444 24 98
firma logo

Özlem Özen Profesyonel Yaşam Koçu

firma sektörü

Sektör :

firma yetkilisi

Yetkili Kişi :

Özlem Özen

reklam logosu
Hakkımda

1972 yılında İstanbul'da dünyaya geldim.

1993 yılında özelbirbankada çalışmaya başladım.İş hayatımın 15. yılına yaklaşırken yaptığım işinaslındabeni çok da tatmin etmediğini fark ettim.

Son 3 yılımda bankadaki görevimden ayrılmaya karar vermiştim. Ancak ayrıldıktan sonra ne yapmak istediğimi bulmak o kadar da kolay değildi. Aslında “koçluk”un kulağıma fısıldanması da o zamanlara denk geliyordu enteresan bir şekilde. Ancak bu fikrin olgunlaşması ve uygulamaya dökülmesi için 3 yıla ihtiyacı olduğunu şimdi geriye dönüp baktığımda fark edebiliyorum.

Başlamaya karar verdiğimde ise ben bile koçluğun bir meslekten daha çok ruhuma ve benliğime bu kadar ilaç olacağını ön görememiştim. Koçluk bakış açısının yılladır eksik olan yanımı tamamlayacağını da bilmiyordum. Bunları fark etmek beni öncelikle şaşırttı. Tamamlandığımı hissetmek ise beni daha başka bir insan haline dönüştürdü.

Şimdi bütün bu süreci gözden geçirdiğimde yalnızca Milton Erickson prensiplerini öğrenmek ve özümsemenin bile bu tamamlanmanın en önemli yapı taşlarından olduğunu fark ediyorum.

Anladım ki geçmişimiz ile hesaplaştığımızda ve barıştığımızda önümüzü daha iyi görebiliyoruz. Ve geçmişimiz ile barışmamızın sırrı da bu prensiplerin içinde saklı. Bir şekilde yıllar boyunca geçmişimizi yargılamakla zaman harcıyoruz. Kararlarımızı eleştiriyoruz. Maalesef geçmişe odaklanmaktan geleceğimizi kaçırıyoruz. Ancak gözden kaçırdığımız bir gerçek var ki her zaman bir karar verirken o an kendimiz için en doğru ve en faydalı kararı veririz. Çünkü Milton Erikson der ki; “Her insan tamdır ve hiçbir şey yanlış değildir.” “Her insan o anda var olan en iyi seçimi yapar.” İşte bu bilgiden haberdar olmak başımızı kaldırıp geleceğimizi inşa etmemizi, en çok da ilerleyebilmemizi sağlar.

Tam da bu noktada dikkatimi çeken yeni nesil yazarlardan Serdar Özkan’ın "Rumi'nin Bildiği Aşk" isimli romanında çok beğendiğim bir tasvirinden bahsetmek isterim. Serdar Özkan kitabında şöyle söylüyor:

"Farkında olalım olmayalım, hepimiz bir kitap yazıyoruz aslında. Kitabımız, yaşadığımız hayat. Yaşadığımız her gün, bir sayfa. Hayatımızdaki her dönemeç, bir bölüm. Ve bu kitabı her gün, hiç durmadan yazıyoruz.
Peki, hayatımızın sonuna geldiğimizde, yani kitabımız bittiğinde, nasıl bir kitap olacak bu? Okuyanların kalplerine dokunacak mı? İnsanların içine yaşama sevinci, mutluluk, neşe dolduracakmı? Yoksa daha önce milyonlarca kez yazılmış, sıradan bir kitap mı olacak? İstesek de istemesek de, bu kitabı yazıyoruz, yazmama şansımız yok. Ve son noktayı koyduktan sonra kitabımızı bir daha revize etme şansımız yok. O halde, yeteri kadar önemsiyor muyuz nasıl bir kitap yazdığımızı? İnsanlık kütüphanesinin raflarına nasıl bir kitap bıraktığımızı umursuyor muyuz?"

Koçluk bilincine sahip olmanın kazandırdıkları sayesinde fark ettim ki ben, Serdar Özkan’ın tasvir ettiği İnsanlık Kütüphanesine bırakmak istediğim kitabı çok önemsiyorum. Öncelikle hayatımı kendime ait özgün bir kitap olarak düşünmek beni yeni fırsatlara şans vermek için motive ediyor. Bu da hayatın her anının kaçırılmayacak kadar değerli olduğunun fark etmemi sağlıyor. Bana sunulmuş bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmek ve insanlarda iz bırakmak arzusunun beni bu yolda tutmak için yeterli olduğunu hissediyorum.

Koçluğun bana kattığı en önemli şeylerden biri yargılamadan hayata bakmak gerektiği oldu. O yüzden öncelikle kitabımın yargılardan uzak olmasını istiyorum. Çünkü biliyorum ki kendimizi yargılamaktan vazgeçersek iç huzuruna ulaşabiliriz ve kendimizi olduğu gibi sevmeyi başarabiliriz. Hele de başkalarına yargılamadan bakmayı başarabilirsek tüm dünyaya sevgi ile gülümseyebiliriz. Artık taraflar olmaz ve hepimiz bir oluruz.

Yakınlarda bu konu ile ilintili olduğunu düşündüğüm çok ilgimi çeken ve beni çok etkileyen bir haber ile karşılaştım.

Haberin başlığı “Alexander’ın içindeki Fırat” .

Haberin içeriği daha bebekken Alman bir aile tarafından evlat edilen ve Alman gelenek ve görenekleri ile yetişen bir Türk olan Alexander’ın evlat edinildiğini çok sonra öğrenmesini içeriyor.

Bu haber ile beni en çok etkileyen ise Alexander’ın şu sözü oldu :

“Lisede Osmanlı’nın Viyana kapılarından dönmesinin iyi,İstanbul’un fethinin ise kötü olduğu öğretildi bana. Biyolojik ailemle kalsaydım, muhtemelen tam tersini öğrenecektim” diyor.

Hiç birimizin doğacağımız coğrafyayı, dini, dili, etnik kökeni hatta ebeveynlerimizi seçme şansımızın olmadığı bu dünyada ne acı ki savaşların neredeyse tamamı bu nedenler bahane edilerek çıkarılıyor.

Oysa yargılardan uzaklaşmak, herkesin kendi kutsallarına saygı göstermek savaşmaktan çok daha kolay ve yapılabilir değil mi?

Artık ben biliyorum ki eğer istersek koçluğun getirdiği bakış açısı ile geleceği ve geleceğimizi daha güzel ve daha yaşanılabilir hale getirebiliriz.

Çünkü koçluk bize “Ben bu dünyada ne yapmak istiyorum, ne fayda sağlamak istiyorum?” sorularına cevap bulabileğimiz bir sistem sunuyor. İçimizdeki potansiyeli keşfetme ve kullanma imkânı sağlıyor.

İşte bu yüzden “Koçluk” 21. Yüzyılın mesleği diyoruz çünkü artık değişmenin zamanı geldi , hem birey olarak her birimiz için, hem de tüm dünya için.

firma etiketleri Firma Etiketleri
BENZER FİRMALAR